5
Şubat
2025
Çarşamba
ANKARA

Eski Ankara (2)


Bir ülkenin ve bir kentin uygarlık ölçütlerinden biri “ulaşım” dır. Bir ülkeye veya kente, ne kadar kolay, sağlıklı ve çağdaş bir şekilde ulaşabiliyorsanız; o ülke, o kadar uygardır. Ulaşım çağ dışı ise, ülke, kent ve yaşam da çağdışıdır.



Sözleri Behçet Kemal Çağlar ile Faruk Nafiz Çamlıbel tarafından yazılan ve müzik düzenlemesi Cemal Reşit Rey tarafından, Cumhuriyetin onuncu yılı için yapılan ve her zaman coşku ile söylenen, olağanüstü güzellikteki “10. Yıl Marşı”nın ilk dizesi “Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan” şeklindedir. Onuncu yıldan sonra geçen 75 yılda ise, tek bir demiryolu döşenmediği gibi, eski raylar üzerinde “hızlı tren” denemesi yapılarak yüzlerce insanın sakat kalmasına ve hayatını kaybetmesine neden olunmuş ancak bir demiryolu işçisi ve bir makinistten başka suçlu bulunamamıştır.



Ankara da, bu ulaşım bozukluğundan nasibini almıştır. Çift yol yapılmadan önce, Ankara İstanbul karayolu üzerinde bulunan, Kızılcahamam yakınlarındaki “kargasekmez” yokuşu ve “azapderesi” geçidi, gerçekten ismine uygun şekilde, uçan kuşların bile geçemediği ve ulaşımın tam bir azaba (işkenceye) dönüştüğü yollar olarak uzun süre varlığını korumuştur. O kadarki, şehirlerarası seyahatlerde, gidilecek yere varıldığı zaman, otobüsün bütün yolcuları tarafından, şoför; uzun uzun alkışlanırdı.

Motorlu araçlarla ulaşımın sağlandığı 1950 yıllarından itibaren, Ankara içi ulaşımda; belediye otobüsleri, troleybüs ile dolmuş ve minibüsler yerlerini almıştır.

Bu gün artık kullanılmayan ve büyük bir çoğunluk tarafından ne olduğu dahi bilinmeyen “troleybüs” uygar bir toplu taşım aracı idi. Elektrikle işleyen bir otobüs olan Troleybüs, Bakanlıklar ile Ulus ve Dışkapı arasında çalışmaktaydı. Otobüsün üzerinde bulunan ve “boynuz” tabir edilen metal çubukları ile, yol üzerinde bulunan elektrik hatlarından aldığı elektrik ile gayet sessiz, dumansız ve temiz bir şekilde çalışırdı. Hareket halinde iken, boynuzu arada bir elektrik hattından çıkar, aşağı inen biletçi tarafından, boynuza bağlı olan ipler çekilerek ayarlanmak sureti ile tekrar elektrik hatlarına yerleştirilir ve yolculuk devam ederdi.

Genellikle “magirus” markalı olan, uzun burunlu otobüsler ve durakları tıklım tıklım dolu olurdu. Otobüsün içinde, gezginci bir şekilde dolaşan “biletçi” bulunurdu. Biletçi, bir elindeki tahta kutunun içinde sıralanmış şekildeki, tam ve öğrenci biletlerini; diğer elindeki kalem ile üzerini çizdikten sonra, kalemin arkasında topuz halinde çevrilmiş lastik halkası ile ayırdığı bileti yırtarak yolcuya verirdi. Bu arada nasıl yaparsa yapar, kalemini tahta kutuya vurarak çıkardığı ritmik bir ses eşliğinde “biletçi” diye bağırır, verilen parayı alır, üstünü iade ederdi. Kolay inebilmek amacıyla, otobüsün ön ve arka kapısı önünde yığılan insanları arkaya yollayabilmek için “otobüsün arka tarafı da aynı yere gidiyor” diye bağırması gülüşmelere neden olurdu. 

Bakanlıklar-Ulus ve Kızılay-Yenimahalle arasında ise, bir zamanlar makam arabası görevi yapmış olan “Chevrole, Desoto, Ford, Chreysler ve hatta bir adet Cadillac” ilerleyen yaşlarına rağmen bütün ihtişamları ile dolmuş görevi yapmaktaydılar. Bahçelievler, Emek-Dörtyol arasında ise “Skoda”lar çalışıyordu. Bunlarda üç sıra halinde bulunan koltukların ön tarafına şoförün yanına iki kişi, arka sıraya yerine üç veya dört kişi, orta sıraya ise iki kişi yanına eklenen hareketli bir koltuğa daha bir kişi alındıktan sonra atlayan “muavin” çömelerek oturur ve paraları toplardı. Yolcu iniş binişlerinde kapıyı açan muavin aşağı atlayarak, avazı çıktığı kadar “haydiii Dörtyola bir-iki, bir-iki” diye bağırarak yolcu toplamaya çalışırdı.

Şimdiki gibi tek renk zorunluluğu olmayan taksileri diğer araçlardan ayırabilmek için, cam altlarında taksinin çevresini dolaşan, iki sıra halinde siyah – beyaz kareler bulunurdu. Bir dama levhasına benzeyen bu ayıraçtan ötürü taksilere “damalı” da denirdi. Taksimetre bulunmayan taksilerle; yolculuk öncesi, uzun ve sıkı pazarlıklar yapılırdı. İşaret edilerek durdurulan taksinin yarı açık penceresinden başını uzatan yolcu, taksi şoförüne gideceği yeri söyler, sonra anlaşma olduğu takdirde arabaya binilirdi. Bir süre için, taksinin dışına takılan, büyük bir kutu şeklindeki, kolu taksimetre uygulaması yapıldı ise de, kısa bir süre sonra bu uygulamadan vaz geçildi.



Şimdilerde; çok dar bir hatta yapılan metro uygulaması ile, Ankara ulaşımının, eskiye nazaran gelişip daha ileri gittiğini söylemek pek mümkün olmasa gerektir.

Av.A. Erdem Akyüz
Hukukun Egemenliği Derneği
Genel Başkanı

erdemak@gmail.com

Yayın Tarihi : 6 Haziran 2008 Cuma 14:14:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?