Haliç kıyısında Ayakapı'da yüksekçe bir tepe üzerindedir. Yapının ilk yapılışı hakkında çeşitli görüşlerin olması ve sonradan birtakım ilaveler görmüş olmasından dolayı problemli bir yapıdır. Bizans tarihçisi J.Pargoire'e göre I. Basileios (867-886) zamanında burada daha eski bir tarihte yapılmış bir kilisenin üzerine yapılmış ve Ayia Eufemia'ya ithaf edilmiş, Latin istilasından sonra da "Azize Theodosia" olarak anılmıştır.
Bu azize İkonoklazma döneminde Büyük Saray'ın Khalke kapısı üzerindeki İsa ikonasının indirilmesini önlemek isterken burada ölmüş ve sonra da azize mertebesine yükseltilmiştir. Azize bu kiliseye gömülmüş olup hastalıklarından şifa bulmak isteyenler ve Bizans'a gelen hacılar ve seyyahlar tarafından devamlı ziyaret edilmiştir. Azizenin yortu günü olan 29 Mayıs'da İstanbula giren askerler bu kiliseyi güllerle donatılmış görünce ona "Gü"l ismini yakıştırmışlarsa da bu rivayet oldukça şüphelidir. Bir kenkt istila edilirken halkının can derdine düşmesi yerine kiliseyi güllerle donatmaları insan aklına abes gelmektedir. Bir rivayet de bu binada "Gül Baba" isminde bir yatırın olduğu yolundadır.
Fetihten sonra kilisenin alt katındaki mahzen Haliç'deki gemilerin malzemelerinin deposu olarak kullanılmıştır. Kilisenin ne zaman camiye çevrildiği de tartışmalıdır. 1546 Vakıflar Tahrir defterinde buradan "Cami-i Gül" diye bahsedilmesi bu tarihten evvel camiye çevrildiğini gösterir. II. Selim zamanında Hasan Paşa tarafından binaya minare eklenmiştir. 1633'de burada çıkan yangında büyük zarar gören bina tamir edilmişse de en büyük onarım II. Mahmud (1808-1839) zamanında yapılmıştır.
Son derece yüksek adeta bir kale gibi inşa edilmiş olan bu kilise altında bir bodrumu olan kapalı yunan haçı planındadır. Narteksin sadece bir duvarı kalmıştır. Esas mekan içeriden beşik tonoz dışarıdan ise kubbe ile örtülüdür. Ortadaki ana kubbeyi taşıyan dört masif payenin taşıdığı kemerler Türk devrine aittir. Dışarıya taşkın olan apsis pencere ve kemerlerle hareketlendirilmiş olup iki yanda da aynı şekilde iki küçük apsisi vardır. Günümüzdeki kubbeleri Osmanlı dönemine aittir. Dış cephedeki tuğla örgüsü ve aralarındaki sağır sütuncuk ve kemerler tipik Bizans karakterini taşımaktadır. İç duvarlarında Bizans devrine ait bir süsleme görülmemektedir. Bugün bütün iç yüzeyler sıva ile kapatılmış olup üzerlerine kalem işi tezyinat yapılmıştır.
Kenthaber Kültür Kurulu