Topkapı Sarayı'nın dış avlusu içinde ve Sur-u Sultani'nin içinde olup, fetihten sonra camiye çevrilmemiştir.
Ayasofya'dan sonra Bizans'ın İstanbul'daki ikinci büyük kilisesidir. I. Konstantinus (324-337) burada daha evvelce var olan , Apollon, Afrodit ve Artemis'e adanmış bir Roma mabedinin üzerine inşa ettirmiştir. Bu ilk kilise 532'deki Nika İsyanı sırasında yanmış ve I.Justinianus (527-565) Ayasofya'yı yaptırırken onunla beraber St. Eireni'de daha büyüterek piskoposluk binası olarak yeniden inşa ettirmiştir. 563 senesinde çıkan bir yangından zarar gören bina kısa zamanda yenilenmiş ve 588'de burada konsil toplantısı yapılmıştır.
V.Konstantin (741-775) 738 depreminden büyük zarar gören binayı tamir ettirmiş, yeni ilaveler yapmış ve bu arada hemen hemen tüm tavanı ve apsisleri fresk ve mozaiklerle süslemiştir. İkonaklazma (726-843) devrinde bu mozaik ve freskler sökülerek apsis yarım kubbesinin içindeki "Haç" yapılmıştır. İkonaklast inanca göre Haç İsa'yı sembolize eder. Onun insan gibi tasvir edilmemesi gerekmektedir. Apsis'deki bu haç üç kademe üzerinde çizilmiştir. Haçın altındaki bu üç basamaklı kademe İsa'nın çarmıha gerildiği "Golgotha Tepesi"ni sembolize etmektedir. IX.yüzyılda bina yine depremden gördüğü tahribatın sonunda yenilenmiştir.
İstanbul'un fethinden sonra burası cebehane olarak kullanılmış. III. Ahmed (1703-1730) zamanında ise Harbiye Nezaretinin silah ambarı olmuştur. Savaşlarda ele geçirilen silahlar buraya konularak kuzey yönündeki bir kapının üzerine de "Darül-esleha"(Silahhane) yazılı 1726 tarihli bir kitabe konmuştur.
Türkiye'deki ilk Müze Sultan Abdülmecid (1839-1861) zamanında Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa tarafından burada açılmıştır. Daha sonra Müze'deki arkeolojik eserler 1869'da Çinili Köşk'e taşınmış olup buradaki Eski Eserler Müzesinin açılışı 1880'de yapılmıştır. St. Eirine de Askeri Müze olarak ziyarete açık kalmıştır. Harbiye'deki Askeri Müzenin fonksiyona geçmesinden sonra burası boşaltılmış olup 1939'da Ayasofya Müzesine bağlanmıştır. 1958,1961,1974-76 yıllarında ise kazı, tamir ve restorasyonlar yapılmıştır. 1983'deki Anadolu Medeniyetleri Sergisi dolayısıyla uzun müddettir kapalı olan bina temizlenip sergi ve konserlerin düzenlendiği bir mekan olmuştur. Günümüzde de bu işlevini sürdürmektedir.
İlk devir Bizans Mimarisi özelliklerini gösteren yapı üç nefli bazilika planından Kapalı Yunan Haçına geçişin tipik bir örneğidir. Burada zemin üç nefli bir bazilika,üst kat ise kapalı Yunan Haçı şeklindedir. St. Eireni 100 x 32 m. lik ölçüsüyle devrinin en büyük yapılarından biridir. Orta mekanın üzeri 15 m. çapında, 35 m. yüksekliğinde dört büyük fil payenin taşıdığı, içten yarım yuvarlak, dıştan ise yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnağında bulunan yirmi pencerenin ondördü kubbeyi sağlamlaştırmak için sonradan tuğla ile örülerek kapatılmıştır. Orta kubbenin yanı başında, narteksin üzerini örten basık ve yayvan tonoz diyebileceğimiz ikinci bir kubbesi daha vardır. Bu ikisinin dışında kalan yerlerin üzerleri tonozlarla örtülüdür. Orta mekanın iki yanında üst katta sütunların taşıdığı galeriler bulunmaktadır. Bunlardan alt kattaki sütunlara karşılık üst kattakilerin taşıyıcı özelliği bulunmamaktadır.
Orta mekanın doğusundaki apsis içeriden yarım daire şeklinde olup, dışarıdan üç cephelidir. Cephelerinde birer penceresi olan apsisin oldukça kalın duvarları arasına 1 m. genişliğinde kemerli bir dehliz yerleştirilmiştir. Apsisdeki oturma kademeleri bu dehlizin üzerine oturtulmuştur. Orta apsisin iki yanında, kendi apsisleri olan diakonikon ve prothezis hücreleri yer almaktadır. Binaya giriş narteksdeki beş kapıdan sağlanıyordu, bugün bu kapılardan üçü mevcuttur. Günümüzde giriş kuzey yönünde sonradan açılmış bir kapı ile sağlanmaktadır.
Duvarlarında görülen zıvana deliklerinden içerisinin belirli bir yüksekliğe kadar evvelce mermer ile kaplı olduğunu bazı araştırıcılar iddia etmektedirler. Atriumun köşesindeki iki porfir lahitin Fatih Camii yapılırken, Havariyun kilisesinden çıkarılıp buraya getirildiği söylenmektedir.
Kenthaber Kültür Kurulu